JACK LONDON'UN EDEBİ HAYATI
İLK YAZARLIK DENEYİMİ:
Avarelik dönemlerini atlattıktan sonra Oakland'a geri
dönen London, part-time işlerde çalışarak ailesine ev kirasını ödeme konusunda
da yardım etmiştir. 1897 yılında, Oakland Lisesi'ne girer ve okulunun resmî
yayınlarından biri olan Aegis adlı dergiye birkaç eseriyle katkıda bulunur. İki
bölümden oluşan "Bonin Islands" isimli makalesi, yazarın Aegis
dergisinde yayınlanan ilk eseridir. Irving Stone, özellikle bu eserin, canlılığını
ve enerjisini başından sonuna dek muhafaza eden sürükleyici bir tarzda kaleme
alındığını ifade etmektedir. Oakland Lisesi'ne devam ettiği süre içerisinde,
sekiz makale ve birkaç kısa öykü daha yayınlamıştır. Aegis dergisinde
yayınlanan son eseri ise, Bir Talihsizlik Daha (One More Unfortune) adlı kısa
hikâyesidir. Ouida'nın Signa'sından esinlenen genç bir müzisyenin yaşam
hikâyesini konu alan eserin yayınlanma tarihi ise 18 Aralık 1895'tir.
Jack London bu
dönemde, temel dünya görüşünü, "Principles of Psychology" ve
"First Principles" adlı eserlerinde ifade ettiği öğretileri üzerine
inşa edeceği Herbert Spencer'la tanışır ve onun eserlerini incelemeye karar
verir. Bu dönemde Jack London, yazınsal anlayışından etkilendiği Rudyard Kipling'i,
edebî tarzını geliştirmesine öncülük edebilecek bir model olarak seçmiştir. Felsefî ve bilimsel konulardaki merakı her geçen gün artmakta olan London,
artık gününün büyük bir kısmını okuma ve yazma faaliyetlerine ayırarak Marx,
Engels, Nietzsche ve Spencer gibi düşünürlerden etkilenir ve aynı yıllarda
sosyalizmi dünya görüşü olarak benimser. Yazar, 1896 yazını, Berkeley
Üniversitesi'ne girme amacı dâhilinde ders çalışarak geçirmiştir. Ancak amacını
başarıyla gerçekleştirdikten bir yıl kadar sonra maddi olanaksızlıklardan ötürü
okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Üniversiteden ayrılmak zorunda kalmanın
yarattığı hayal kırıklığına Yazarın, ismini Japonya’nın
Bonin adalarından alan eseri Stasz, gömülerek kendisini yalnızca sosyalist aktivitelere ve yazı
çalışmalarına verir. Bir yandan Marx ve diğer sosyalist düşünürlerin farklı
eserlerini okumaya devam ederken, bir yandan da muhtelif sosyalist örgütlerle
ilişki kurmuştur.
Klondike'ta Altın Arama Macerası ve Yazarlık Tecrübeleri:
1897 yılı,
Klondike'ta altın arama faaliyetlerine katıldıktan sonra San Francisco'ya dönen
hazine avcılarının zengin olma hikayelerinin anlatılarak, özellikle işsiz
gençler ve maceraperestler tarafından trend haline getirildiği bir yıldır.
Üniversite hayatı sonlanmış ve işini kaybetmiş olan Jack London da, benzer
nedenlerden ötürü kayınbiraderi James Shepard ile birlikte, Klondike Gold
Rush'a katılmak üzere yola çıkmaya karar verir.
Oldukça sert bir
iklimin hüküm sürdüğü, elverişsiz yaşam koşullarının hayatta kalmayı neredeyse
olanaksızlaştırdığı Klondike bölgesi, Jack London için yepyeni bir deneyim
sunmuştur. Nitekim çok geçmeden London sağlığını yitirmiş, kendisiyle beraber
altın avına iştirak eden birçok kişi gibi açlığın sebep olduğu iskorbüt
hastalığına yakalanmıştır. Daha ziyade denizcilerde rastlanan bir rahatsızlık
olan iskorbüt yüzünden diş etleri şişen London, ön dişlerinden dördünü
kaybetmiştir ve oldukça şiddetli eklem ağrıları yaşamaya başlamıştır. Durumunun
ağırlaşması üzerine Dawson City'de 'Father Judge' olarak anılan bir cizvit
rahibine götürülür ve bakımını üstlenen bu kişi tarafından kendisine yiyecek,
ilaç ve barınacak yer temin edilir. Burada geçirdiği süre içerisinde de okumaya
ve yazmaya devam etmiştir. Klondike'ta altın arama faaliyetine katılarak
geçirdiği 1897 kışı, Jack London'a gerçek bir yazar kimliği ve en önemli
romanlarını vücuda getirebilmek için ihtiyaç duyduğu belli başlı materyalleri
sağlamıştır. Jack Kingman, 1897-1898 yılları arasında Kanada’nın
Klondike bölgesinde altın madeninin bulunması akabinde bölgeye yönelen göç
dalgasına verilen isim.
London, bu kış boyunca sosyalist düşünür ve teorisyenlerin
muhtelif eserleriyle iştigal etmiştir. Bu zaman zarfı içinde sosyalizmin temel
parametreleri üzerinde etraflıca düşünerek söz konusu dünya görüşü hakkında
incelemede bulunma olanağına sahip olmuştur. Artık ateşli bir sosyalizm
savunucusu haline gelmiş olan London, iyileştikten sonra Father Judge'ın
sağlığı için bu bölgeyi terk etmesinin uygun olacağı yönündeki tavsiyesini
dikkate alarak, Oakland'a geri dönmeye karar vermiştir.
Profesyonel Yazarlık Kariyerinin Başlangıcı:
Jack London'ın
yazarlık kariyerinin başlangıcını içeren dönem, Amerika'da düşük maliyetli
basım teknolojilerinin gelişmeye başlayarak popüler dergilerin yayınladıkları
kısa öyküleri geniş okur kitlelerinin ilgisine sundukları yıllara sahne
olmuştur. 1900'lerin başlarında, popüler dergilerde yayınlanan kısa öyküler
ticari birer meta halinde pazarlandıkları sektörlerin giderek genişlemesine
vesile olmuşlardır. Kısa öykü yazarlarının ticari dergi romancılığından yüksek
seviyede gelir elde ettiği bu dönemde, Jack London da daha önce kaleme almış
olduğu muhtelif eserlerini yayınlatma çabasına girişmiştir. Sonuç olarak, aynı
yılın Ocak ayında "Yoldaki Adam" (To the Man on Trail) adlı kısa
hikâyesi, Overland Monthly adlı dergide yayınlanır. Bu eser, aynı zamanda Jack
London'ın profesyonel yazarlık kariyerinin başlangıcını teşkil etmektedir.
Yayınlanan eseri karşılığında derginin editörünün kendisine ödemesi gereken
ücret olan beş dolardan dahi mahrum durumda olan London, yayınlanan eserinin
bir nüshasını okuyabilmek için, Applegarth'ların evlerini borç para istemek
üzere ziyaret etmek zorunda kalmıştır. Bu başlangıçtan itibaren Jack London,
farklı tarihlerde kaleme aldığı kısa hikâyelerini muhtelif dergi ve gazetelere
satmaya başlamıştır. Bunlardan biri de, daha sonraları Jack London'ın en önemli
yapıtları arasında gösterilecek olan "Vahşetin Çağrısı" adlı romanıdır.
Buck adlı St. Bernard cinsi çoban köpeğinin içgüdüsel çağrılarına boyun eğerek vahşi hayata sürüklenmesi sürecinde
yaşadıklarının anlatımı üzerine kurulu olan eser, yazar tarafından Saturday
Evening Post dergisi için kaleme alınmıştır. Yayınlanan eserlerinden yaklaşık
olarak iki bin beş yüz dolarlık bir gelir elde eden London, popüler dergi
yazarlığı sayesinde geçimini temin edecek sosyo-ekonomik seviyenin yanı sıra,
hatırı sayılır bir servet edinmiştir.
1898 yılı, Jack
London'ın yazarlık kariyerinin en başarılı kısa hikâyelerini kaleme aldığı
dönem olarak değerlendirilebilir. Yazarın bu yıl içerisinde kaleme aldığı kısa
hikâyelerinden biri de, "White Silence" isimli eseridir. Öncelikle
Godey's Magazine dergisine "Northland Episode" ismiyle gönderilen bu
eser, 3 Ocak 1899 tarihinde Overland Monthly adlı dergide yayımlanmıştır. Daha
sonraki süreçte Yukon hikâyelerini bir araya getirerek oluşturduğu "The
God of His Fathers" adlı eseri, olumlu eleştiriler almasına rağmen, benzer
bir tematik yapı etrafında kurgulanan ikinci romanı olması nedeniyle yeterli
ilgiyi görmemiştir.
1900 yılı ise, Jack
London'ın hayatının en parlak dönemlerinden birini teşkil etmektedir. Nitekim
London, posta ofisindeki işinden üç buçuk yıllık bir süre zarfında kazandığı
parayı yalnızca bir yılda kazanmıştır. Yazar, 1903 yılının Haziran ayında
yayımlanan "Vahşetin Çağrısı" eserinin ardından "Deniz
Kurdu" (The Sea-Wolf) adlı romanı üzerinde çalışmaya başlamıştır. Bu eseri
özellikle Nietzsche'nin üst insan modeli şahsında geliştirdiği bireyci anlayışa
karşı çıkmak için kaleme aldığını belirten Jack London, romanının olay örgüsü
için gerekli olan malzemenin büyük kısmını Sophia Sutherland isimli teknesiyle
yaptığı yolculuklar sırasında yaşadığı muhtelif hadiselerden edinmiştir.
Nihayetinde 1904 yılının Ekim ayında yayımlanan Deniz Kurdu, yazarın en önemli
eserlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.
BUDAN,C.Y.(2011).JACK LONDON'UN ROMANLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME.
BUDAN,C.Y.(2011).JACK LONDON'UN ROMANLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME.
Yorumlar
Yorum Gönder